Gila Benmayor / Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi
“VENEDİK ile İstanbul yüzyıllardan beri ilişki içersinde olan iki şehir.”,
Dört yıl önce Sabancı Müzesi’ndeki “Osmanlı Döneminde Venedik ve İstanbul; Nam-ı Diğer Aşk” sergisinde, iki şehrin diplomasi, ticaret ve sanatta birbirlerini nasıl etkilediklerini görmüştük
Tarihe damga atmış bu benzersiz iki şehirden Venedik daha şanslı
Dükalık günlerinden bu yana kanalları, köprüleri, saray ve meydanlarıyla dimdik ayakta kalırken, İstanbul’un, hele tarihi yarımadanın çehresi sürekli değiştimima
Haliç Köprüsü’nün siluetini bozduğu Süleymaniye Camisi, Fatih Belediyesi’nin park yapmak için parçaladığı Bizans Zafer Takı, şimdilerde Suriyeli mültecilerin sığındığı tarihi Sulukule kendilerine açılan savaşlardan hep yenik çıktılar.Ama bu arada Gaziosmanpaşa’da, en şık İtalyan diye lanse edilen “Venedik Saraylarına” kavuştuk.
Neo Osmanlı-Selçuklu mimarisinin çizgilerini taşıyan vapur iskelelerimiz, bol miktarda TOKİ binamız, Dubai’dekilerle boy ölçüşen gökdelenlerimiz de oldu. İşte bu “mimari kaos” ortamında, Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde ilk kez kalıcı bir Türkiye Pavyonu’na sahip olma şansını yakaladık.
İKSV’nin öncülüğünde, 22 destekçinin katkılarıyla açılan Türkiye Pavyonu, mimarlığın tartışılması, mimarların medyada daha görünür olması için önemli bir fırsat
Bir süreden beri “Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor” toplantılarını düzenleyen Kalebodur hafta sonunda işbirliği içersinde olduğu mimarları Venedik’e davet etmişti.
Gruba son dakikada dahil olan bendeniz böylelikle Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisini mimarlarla gezdim.Pek çoğunu tanımadığımı itiraf etmeliyim.Nedenine gelince, çevremizdeki pek çok yapı Batı’dakinin aksine mimarıyla anılmıyor.Önemli işlere imza atmış mimarların medyada anılmaları pek nadir bir durum.
Piri Reis Üniversitesi kampüsünü tasarlayan Aydan Volkan, Bob Dylan konseriyle hayatımıza giren BlackBox’un mimarı Kerem Yazgan, birçok ödülün sahibi Hasan Çalışlar, hastanede tasarımında ihtisaslaşmış olan Kenan Geyran, Zeugma Müzesi’ni tasarlayan Dr. Abdi Güzer ve Türkiye Pavyonu’nu bizzat gezdiren küratör Murat Tabanlıoğlu’nun aksine Venedik’te tanımış olduğum isimler.
Türkiye Pavyonu, Venedik Bienali’nin iki mek^anından biri olan Arsenale’de. Tabanlıoğlu “Hafıza Mekânları” sergisinde, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, Taksim-Salıpazarı, Bab-ı Ali ve Büyükdere Caddeleri’nde yoğunlaşıyor.
İstanbul’un hafızasında önemli bir yere sahip AKM de serginin odak noktası.
Hollandalı mimar ve mimarlık teorisyeni Rem Koolhaas, kürotörlüğünü Mimarlık Sergisi’ni üçe ayırmış.
“1914-2014 Modernliği Özümsemek” başlığını taşıyan birinci bölümde Türkiye’nin de dahil olduğu 66 ülkenin pavyonu geziliyor. “Mimarlığın Öğeleri”nde, mimarlıkta kullanılan kapı, pencere gibi şeylerin tarihte geçirdiği evreler var.Üçüncü bölüm ise dans, tiyatro, müziğe ayrılmış.
Koolhaas’a göre, Mimarlık Sergisi “mimarlıkta nereye geldik, nasıl geldik ve buradan nereye gideceğiz” sorularına cevap arıyor. Sanırım bunlar en fazla Türkiye’nin kendisine sorması gereken sorular.
Bu arada benim özellikle İstanbul’daki inşaat şirketlerine naçizane bir önerim olacak.
“Çalıştığınız genç mimarlara sponsor olun. Venedik Bienali 14.Mimarlık Sergisini gezsinler”. Koolhaas’ın sorularını yanıtlayacak olanlar esas onlar zira.
Yazar: Gila Benmayor
Kaynak: Hurriyet.com.tr